Kemal Kılıçdaroğlu’na Yapılan Haksızlıkların Karşısında Sessiz Kalmak Suça Ortak Olmaktır

Neden Bu Yazıyı Yazdım? Daha önce, Türkiye iç siyasetiyle ilgili artık bir şey paylaşmayacağımı ve sadece uluslararası gündemlere odaklanacağımı açıkça belirtmiştim. Çünkü Türkiye'de yaşanan siyasi kutuplaşmalar, yorgunluk verici bir döngüye dönüşmüş ve samimiyetini yitirmişti. Ancak...

Yaklaşık iki yıldır Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik sistematik olarak yürütülen haksızlıklar, iftiralar ve medya linçleri karşısında sessiz kalmak, kendi vicdanımla çelişmek olurdu. CHP içinde yapılan kumpaslar, kirli planlar, ahlaksız saldırılar ve “hakikat yerine çıkar” üzerinden yapılan dizayn çalışmaları sürerken, bu süreçte Kılıçdaroğlu’nu yalnız bırakmak bana doğru gelmedi.

Ben bu mücadeleyi, Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduktan ve partideki fitne, yolsuzluk, hakaret ve üçkağıtçılıkla hesaplaşana kadar sürdüreceğim.

Bugün bana soranlara neden iktidarı değil de CHP’yi eleştiriyorsun, neden iktidarı hedef almıyorsun diyenlere cevabım şu:


Ben, iktidarın yarattığı ekonomik tabloyu, yaşattığı adaletsizliği zaten milletin bizzat her gün yaşadığını ve bunun üzerine laf söylemenin bir tekrar olduğunu düşünüyorum.
Ay sonunu getiremeyen, çocuğunun okul masrafını karşılayamayan, faturasını ödeyemeyen halk için ekonomi kötüdür demeye gerek var mı?

Görünen köy kılavuz istemez.

O nedenle ben, halkın zaten yaşadığı acıları tekrar etmeyi değil, görmezden gelinen iç kirliliği anlatmayı seçtim.

Bu bağlamda, Türkiye’de halkın umudu olma potansiyelini taşıyan tek muhalefet partisi olan CHP’nin, son dönemde içine sürüklendiği kirli yapılarla, bu yapıları oluşturan zihniyetlerle mücadele etme kararı aldım.
Halkın umudunu kıran, liyakatsizlikle makam dağıtan, ihale düzenini keyfiyete çeviren, parti içi yolsuzluklara karışan, adam kayıran ve CHP’yi tertemiz bir sayfa olmaktan çıkarıp bir çıkar ağının karanlık dehlizlerine sürükleyen herkesle fikri düzeyde mücadele etmeye devam edeceğim.


Kemal Kılıçdaroğlu’na Yönelik Algı Operasyonları ve Gerçek Suçlular

Son dönemde kamuoyunda sistemli bir şekilde yürütülen "Kemal Kılıçdaroğlu gelirse Erdoğan kazanır" söylemi, siyasi analiz değil, ahlaksız bir algı operasyonudur. Bu algıyı yaymaya çalışanlar, ne yazık ki CHP’nin içinde belirli koltuklara oturmuş, kendi çıkarları için partiyi zayıflatmaya çalışan kişilerdir. Asıl amaçları, geçmişte yaptıkları yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, siyasi manipülasyonların ortaya çıkmasından duydukları derin korkudur.

Kılıçdaroğlu’nun Liderliğinde CHP’nin Gerçek Başarıları

Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde CHP, Türkiye'nin büyükşehirlerini AKP’den alarak tarihi başarılara imza attı. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi kritik iller, onun doğru aday tercihleri ve stratejik ittifakları sayesinde kazanıldı. Bu kazanımlar, partinin yerel yönetim gücünü artırdı ve halkla bağlarını güçlendirdi.

Bugün CHP'nin yerel seçimlerde birinci parti çıkmasında aslan payı, bu altyapının mirasçısı olmaktan ibarettir. Bu başarı, birkaç ay önce göreve gelen yeni yönetimin değil; Kılıçdaroğlu'nun yıllar süren siyasal mücadelesinin ürünüdür.

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Gerçek Kayıp Kimdi?

2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu kıl payı farkla Cumhurbaşkanlığı'nı kaybetti. Ancak bu kayıp, ona değil; bilinçli olarak onu desteklemeyen, partili görünüp başka hesaplara hizmet eden bazı kesimlere aittir:

  • CHP içindeki %3–4’lük bir klik ona oy vermedi.

  • Muharrem İnce ve Sinan Oğan gibi figürler, muhalefeti bölmek adına aday oldular.

  • Oğan, ikinci turda Erdoğan’a destek vererek “denge” değil, “teslimiyet” siyaseti yaptı.

  • İnce çekilmesine rağmen ona oy verilmeye devam edildi.

Kılıçdaroğlu'nun seçimleri kazanamamasının en büyük nedeni, kazanma ihtimali en yüksek aday olmasına rağmen, muhalefetin içindeki bazı kesimlerin ona destek vermemesi ve bilinçli şekilde oyun dışı bırakmasıdır.

Kimlik, Liyakat ve Ahlak Üzerine: Asıl Yüzsüzlük

Kılıçdaroğlu'nun Tuncelili oluşu, Alevi kimliği ve siyasette “çalmaz, çırpmaz” karakteri bazı faşist ve çıkarcı çevrelerce dezavantaj gibi sunuldu. Bugün onu itibarsızlaştırmak isteyenlerin derdi ideolojik değil, tamamen kişisel ve koltuk odaklıdır.

Son olarak Emrah Gülsunar adlı bir akademisyenin sosyal medya üzerinden Kılıçdaroğlu hakkında "Yüzüne tükürülmelidir" ifadelerini kullanması, seviyesizliğin ötesinde açık bir nefret suçudur.
Tükürülmesi gereken yüzler, bu hakareti edenlerin kendi aynalarında gördükleri yüzdür.

CHP içinden bazı milletvekilleri – örneğin Yunus Emre gibi – Özgür Özel'e destek açıklamaları yaparak adeta siyasi pozisyon kapma yarışına girmiştir. Bu insanlar, bugün ellerindeki koltukları borçlu oldukları Kılıçdaroğlu'na karşı durarak yalnızca vefasızlık değil, ahlaksızlık yapmaktadır.

Eğer gerçekten bir haksızlık varsa – ki kurultay sürecinde ciddi şaibeler vardır – bu durumda Kılıçdaroğlu’nun geri dönmesi bir hak değil, bir zorunluluktur. Ve bu dönüş sadece “lider değişimi” değil; CHP içinde bir Temiz Eller Operasyonu anlamına gelmelidir.

Bugün Kılıçdaroğlu’na “gitmesin”, “gelmesin”, “Erdoğan’a kazandırır” diyenler, aslında onun dürüstlüğünden ve hesap soracak gücünden korkanlardır.
Onun dönüşü, yalnızca bir siyasi aktörün değil, bir vicdanın, bir ahlakın, bir halk iradesinin geri dönüşüdür.

Tükürük, hakikate değil; hakareti meslek edinmiş yüzsüzlüğe yöneltilmelidir.

Bugün Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan haksızlık, yarın halka yapılacak zulmün provasından başka bir şey değildir.